EKOLOJİK STRATEJİ: TABİATIN SAVUNMA DOKTRİNİ


 

EKOLOJİK STRATEJİ: TABİATIN SAVUNMA DOKTRİNİ

Doğal kaynakların ulusal güvenlik unsuru olarak konumlanması.

 

21. yüzyılın savaşları artık toprak kazanmak için değil, toprağın yaşanabilirliğini korumak için veriliyor. Ekonomik sistemlerin temelini oluşturan enerji, gıda ve su kaynakları, günümüzde bir ülkenin askeri gücü kadar stratejik hale gelmiştir. Artık savunma sanayi kadar önemli bir alan daha var: ekosistem savunması.

Bu yeni dönemde doğa, yalnızca korunacak bir değer değil; ulusal güvenliğin aktif bir unsuru haline geliyor. “Ekolojik Strateji” kavramı, klasik güvenlik tanımının ötesine geçen bir anlayışı temsil eder. Bir ülkenin sınırlarını artık tanklar değil, karbon salınım limitleri, su rezervleri ve biyolojik çeşitliliği belirliyor. Kuruyan bir göl, kaybolan bir orman ya da kirlenen bir nehir, bugün diplomatik kriz, yarın ekonomik çöküş anlamına gelebiliyor. Bu nedenle çevre artık sadece çevrecilerin konusu değil, ulusal güvenlik konseylerinin öncelikli gündemidir.

 

Ekolojik strateji, askeri planlama ile çevresel yönetimi birleştiren yeni bir doktrindir.

Orman yangınları, iklim göçleri, su kıtlığı ve tarımsal çöküşler artık savaş sebepleri arasında sayılıyor. Bir ülkenin ekolojik kapasitesi, savunma gücüyle doğrudan orantılı hale geliyor. Çünkü artık doğanın tükenmesi, sadece ekolojik değil, politik bir zaaf olarak da görülüyor. Bu nedenle gelişmiş ülkeler, çevre koruma programlarını askeri stratejinin bir parçası olarak tanımlıyor. ABD’de “Yeşil Ordu Programı”, Avrupa’da “İklim Güvenliği Birimi”, Çin’de “Ekolojik Sivilizasyon” doktrini; hepsi aynı stratejik gerçeğin farklı versiyonlarıdır: Tabiat bir güvenlik alanıdır.

Su kaynaklarının korunması, enerji dönüşümü, karbon nötr şehirlerin kurulması ve iklim direnci, artık yalnızca sürdürülebilirlik politikası değil, jeostratejik manevra gücüdür. Türkiye gibi ekolojik olarak zengin ama coğrafi olarak hassas ülkeler için bu doktrin hayati önem taşır. Çünkü her kuruyan tarla, her azalan su kaynağı, her göç eden üretici; ulusal direncin zayıfladığı bir noktadır. Ekolojik strateji, bu direnci yeniden inşa etmenin yoludur.

Tarım politikalarıyla savunma planlaması, çevre yönetimiyle enerji güvenliği aynı masada düşünülmelidir. Geleceğin savaş alanı, artık yalnızca cephe değil, doğanın kendisidir. Ve bu savaş, askerlerle değil, üreticilerle, bilim insanlarıyla, bilinçli toplumlarla kazanılacaktır.

Ekolojik strateji, bir ülkenin doğasını savunması değil; doğayla birlikte var olma iradesidir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar