GIDA ÜZERİNDEN YENİ KOLONİZASYON: AFRİKA’NIN TARIMSAL PAYLAŞIM HARİTASI


 

GIDA ÜZERİNDEN YENİ KOLONİZASYON: AFRİKA’NIN TARIMSAL PAYLAŞIM HARİTASI

Kaynak savaşlarının yeni cephesi: toprak, su ve üretim hakkı.

 

21. yüzyılın sömürge düzeni artık tüfeklerle değil, tarımsal anlaşmalarla kuruluyor. Afrika kıtası, sahip olduğu arsa büyüklüğü, biyolojik çeşitlilik ve işlenmemiş toprak potansiyeliyle, küresel gıda imparatorluklarının yeni hedef sahası haline geldi. Bugün toprak, su ve tohum, altın, petrol ve gaz kadar stratejik hale geldi.

Gıda üzerinden yürütülen bu “yeni kolonyalizm”, doğrudan işgal yerine yatırım, sözleşme ve teknoloji transferi maskesiyle ilerliyor. Çok uluslu şirketler, Afrika’nın tarımsal üretim alanlarını uzun vadeli kiralama anlaşmalarıyla kontrol altına alıyor, yerel halk ise kendi toprağında “tarımsal işçi” statüsüne indirgeniyor.

 

Bir yanda tarım diplomasisini kullanan devletler, diğer yanda uluslararası fonlar, biyoteknoloji firmaları ve karbon kredisi konsorsiyumlarıyla şekillenen küresel gıda blokları var. Toprak, yalnızca gıda değil, jeopolitik bir araç olarak kullanılıyor. Afrika’daki bir hektarlık arazi, artık yalnızca üretim değil, küresel nüfuzun da bir birimi.

 

Bu düzenin görünmeyen yüzü, tohum ve genetik bağımlılıktır. Kıtaya dayatılan hibrit tohumlar, kimyasal gübreler ve patentli genetik materyaller, hem çiftçinin hem de ulusların bağımsızlığını ortadan kaldırıyor. Bu “tarımsal kolonizasyon”, aslında biyopolitik bir egemenlik modelidir, toprağı, tohumu ve geleceği aynı anda tutsak eder.

 

Eğer Afrika kendi tarımsal geleceğini koruyacaksa, yerel üretimden başlayarak kendi tohumuna, kendi su kaynaklarına ve kendi pazarına sahip çıkmak zorunda. Aksi halde, gıda üzerinden kurulan bu sessiz düzen, kıtayı yeniden paylaşan yeni Berlin Konferansına dönüşecektir.

Bugün artık mesele, “Afrika’yı kim doyuracak?” değil, “Afrika kimin gıdasını üretecek?” sorusudur.

Geleceğin gücü artık silah değil, sofradır.

Yorum Gönder

0 Yorumlar