Bugün Afrika, dünya tarım
arazilerinin %25’ine, tatlı su kaynaklarının %10’una sahip. Ama paradoks şu ki;
bu kadar verimli toprakların üzerinde yaşayan milyonlarca insan, hâlâ gıdaya
erişim mücadelesi veriyor. Yani Afrika aç değil, aç bırakılıyor.
Bu durum bir yetersizlik değil,
küresel sistemin bilinçli yönlendirmesidir. Çünkü Afrika’nın üretici olmasını
değil, tüketici kalmasını isteyen bir düzen var. Avrupa ve Asya’nın sanayi
devrimleri toprağı tüketirken, Afrika’nın toprağı henüz konuşmaya bile
başlamadı. Bu sessizlik, aynı zamanda bir potansiyel demektir.
Afrika’da 200 milyon hektardan
fazla işlenmemiş tarım alanı bulunuyor. Bu rakam, kıtanın sadece karnını değil,
dünyayı doyurabilecek kapasiteye sahip olduğunu gösteriyor. Ama bu potansiyel,
yıllardır dışa bağımlı politikalar, yanlış yatırım modelleri ve bilgi
eksikliğiyle gölgede kalıyor.
Afrika’nın kalkınmasının
anahtarı, toprağında değil; toprağa bakışında gizli. Eğer kıta kendi tarım
modelini kurabilir, üretimden pazarlamaya kadar yerli değer zincirleri
oluşturabilirse artık “yardım alan kıta” değil, “dünyayı besleyen kıta” haline
gelir.
Ve bu dönüşümün fitilini
ateşleyecek şey, tarım diplomasisidir.
Bugün birçok ülke Afrika’ya
yalnızca ticaret için değil, etki kurmak için gidiyor. Çin’in Afrika’daki
altyapı yatırımları, Avrupa’nın yeşil enerji projeleri, ABD’nin gıda güvenliği
fonları… Hepsi farklı görünüyor ama aynı hedefi paylaşıyor: Afrika toprağına
tutunmak. Çünkü kim bu toprakta yer edinirse, geleceğin gıda ve enerji
denkleminde söz sahibi olacak. Bu anlamda Afrika artık sadece bir coğrafya
değil, küresel stratejinin merkezidir.
Türkiye için de Afrika bir
“yardım alan” değil, ortaklık kurulan kıta olmalıdır. Tarımsal bilgi, tohum
teknolojisi, sulama sistemleri ve kooperatif modeliyle Türkiye, Afrika için
örnek bir kalkınma ortağı olabilir. Afrika’da üretilen ürünün sadece tarlada
değil, dünyanın sofralarında değer bulmasını sağlayacak köprülerin kurulması
gerekiyor.
Bu sadece ekonomik bir yatırım
değil; insani diplomasi ve üretim kardeşliğidir. Afrika’nın toprağı, yalnız
bitki değil, umut yetiştirir. Her fide, kıtanın geleceğine dikilen bir
bağımsızlık sembolüdür. O nedenle Afrika’nın kalkınması, sadece kıta için
değil, insanlık için bir yeniden doğuştur.
Dünya artık betonla değil,
toprakla büyüyecek. Ve bu büyümenin adresi, kıtalar arasında en sessiz ama en
verimli olanıdır: Afrika. Gerçek zenginlik, toprağın altındakinde değil,
üstündekindedir. Afrika’nın toprağı konuşmaya başladığında, dünya dinleyecek.
Çünkü o toprakta yalnız gıda
değil, gelecek yeşeriyor.

0 Yorumlar