BİYOEKONOMİK ZİNCİR
“Yaşamın Finansal Yönetimi”
Bu yüzyılın en görünmez devrimi, ekonominin biyolojiye sızmasıyla başladı. Artık üretim fabrikalarda değil, hücrelerde gerçekleşiyor. Dünya, “biyoteknoloji” kavramını inovasyon olarak gördü, oysa bu, yaşamın finansal sisteme entegre edilmesiydi.
Her organizma, her DNA dizilimi, her mikrobik süreç, bir varlık sınıfına dönüştü. Yaşam, şimdi bir borsa kalemidir, yaşayan ekonomi çağındayız.
Biyoekonomik zincir, doğa ile
piyasa arasındaki son sınırı da kaldırdı. Genetik veriler, tarımsal
biyoteknoloji, ilaç üretimi, yapay organlar, laboratuvar etleri…
Hepsi birer biyolojik yatırım
aracına dönüştü.
Artık tarla yerine hücre, tohum
yerine gen, üretici yerine biyoteknolog konuşuluyor. Bir zamanlar çiftçinin
ektiği tohumdan değer üretilirdi, bugün laboratuvarda yaşamın kendisi
üretiliyor.
Bu sistemde insan, artık tüketici
değil, biyolojik sermaye.
Sağlık verileri, genetik test sonuçları, hatta duygusal tepkiler bile ekonomiye
dahil ediliyor. Bir bireyin DNA’sı, kredi notu kadar değerlendiriliyor, biyolojik
risk analizi, artık finansal güvenilirlik kriteri haline geliyor. Bu, yalnızca
bir ekonomik model değil, yaşamın sahiplik sisteminin yeniden tanımıdır.
Küresel şirketler, biyolojik kaynakları patentlerle zincirleyerek yaşamın
mülkiyetini yönetiyor. Doğanın kendisi artık lisanslı, tohum, gen, hücre
hattı ve hatta insan dokusu. Böylece biyoteknoloji endüstrisi, sadece bilim
değil, ekonomik tahakküm aracına dönüşüyor.
Her canlı organizma, her nefes
alan sistem, bir veri akışı ve gelir hattı olarak tanımlanıyor.
Bu çağda yaşamın değeri, etikle
değil, borsa değeriyle ölçülüyor. Ve o değer her gün, genetik
laboratuvarlarda yeniden yazılıyor. Artık hiçbir hücre “özgür” değil, çünkü her
biri, ekonomik bir varlığa dönüştü.
Yeni sorumuz şu: İnsanın biyolojik varlığı, kimin
bilançosunda yer alıyor?

0 Yorumlar