Günümüz dünyasında bireysel zenginleşme hırsı, insanlığın en büyük sınavlarından biri haline geldi. Herkes “ben nasıl daha çok kazanırım” sorusuna kilitlenmiş durumda; “biz nasıl daha iyi yaşarız” sorusu ise unutulmuş gibi. Oysa bir toplumda yalnızca bireylerin zenginleşmesi, sürdürülebilir bir refah değil, derin bir eşitsizlik doğurur. Gerçek kalkınma; sadece belli bir kesimin değil, toplumun her kesiminin insanca yaşam koşullarına erişebilmesiyle mümkündür.
Zenginlik elbette istenir, çünkü üretmek, başarmak ve kazanmak insan doğasının bir parçasıdır. Ancak bu zenginlik, paylaşılmadığında bir anlam ifade etmez. Toplumda orta sınıfın güçlenmediği, az kazananın dahi temel ihtiyaçlarını onurluca karşılayamadığı bir düzende ne huzur kalır ne umut. Her bireyin emeğinin karşılığını alabildiği, fırsatların adilce dağıldığı bir düzen; hem ekonomik hem de ahlaki zenginliğin teminatıdır.
Unutulmamalıdır ki, refah sadece cebimizde değil, vicdanımızda da ölçülür. Gerçek zenginlik, birlikte üretip birlikte yükselmektir. Çünkü bireysel hırs toplumu tüketir, kolektif bilinç ise insanlığı yüceltir.
0 Yorumlar