GIDA JEOPOLİTİĞİ: YENİ SAVAŞLARIN CEPHESİ



Dünya, artık savaşların silahlarla değil, gıdayla kazanıldığı veya kaybedildiği bir döneme girmiştir. 
Petrol çağının yerini “protein çağı” alırken, ulusların gücü artık askeri mühimmatla değil, gıda üretim kapasitesi ve tarımsal bağımsızlığıyla ölçülüyor.

Bugün masadaki en sessiz ama en etkili silah, bir tohum tanesi kadar küçük; bir ekmek kadar hayatidir.



21.⁠ ⁠yüzyılın stratejik alanı artık tarım sahasıdır. Savaşların coğrafyası değişti; tankların yerini tohum şirketleri, orduların yerini küresel gıda tekelleri aldı. Bir ülkenin sınırlarını artık haritalar değil, ithalat faturaları belirliyor.

Tohumunu dışarıdan alan, gübresini, ilacını ve yemini ithal eden bir ülke, aslında kendi geleceğini de ithal etmektedir. Gıda, uluslararası ilişkilerde yeni bir hegemonya aracına dönüşmüştür. Enerji krizleri, pandemi ve savaşlar bunu açıkça gösterdi: Bir ülke doğalgazsız yaşayabilir, ama gıdasız bir gün bile yaşayamaz.İşte bu nedenle, gıda artık sadece ekonomik bir meta değil, ulusal güvenlik meselesidir.


Bugün gelişmiş ülkeler, “yeşil mutabakat” ve “karbon ayak izi” gibi kavramlarla dünyaya çevreci söylemler sunarken, arka planda tarımsal üretimi kontrol etme stratejileri yürütüyor. Afrika’da topraklar yabancı şirketlere kiralanıyor, Ortadoğu’da tarım arazileri stratejik yatırım alanı ilan ediliyor, Asya’da gıda ihracatı kısıtlamaları birer diplomatik silah haline geliyor.

Bu tablo bize şunu söylüyor: Gıda artık bir “jeopolitik koz”dur.

Bir ülke kendi tohumuna, çiftçisine, üretim zincirine sahip değilse; o ülkenin geleceği, başka ülkelerin politikalarına emanet demektir. Bu nedenle, gıda egemenliği, sadece çiftçinin değil, devletin bekasının da teminatıdır. Yeni savaşların cephesi ne cephe hattındadır, ne de teknoloji laboratuvarlarında… Yeni cephe tarladadır, silo duvarlarının ardındadır, mutfağın rafındadır.


Türkiye; verimli toprakları, genç üretici potansiyeli ve stratejik konumuyla bu yeni jeopolitik denklemde öncü rol üstlenebilir. Bunun yolu; yerli tohum, yerli üretim, yerli gıda politikalarını bir milli güvenlik stratejisi olarak benimsemekten geçer.

Çünkü unutulmamalıdır ki:

⁠“Toprağını koruyamayan, sofralarını da koruyamaz.”

Yorum Gönder

0 Yorumlar