BRICS VE GIDA BLOKAJI: YENİ EKONOMİK CEPHE

 



BRICS VE GIDA BLOKAJI: YENİ EKONOMİK CEPHE

 

21. yüzyılın küresel dengelerinde yeni bir güç ekseni sessizce yükseliyor: BRICS.

Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın öncülüğünde başlayan bu birlik, artık yalnızca ekonomik bir ittifak değil; Batı merkezli düzene karşı alternatif bir güç mimarisi inşa ediyor.

Ve bu mimarinin en stratejik cephesi, askeri değil, gıda üzerinden kuruluyor.

 

Soğuk Savaş döneminde güç denklemi nükleer silahlarla ölçülürdü.

Bugün ise ülkelerin asıl silahı buğday, pirinç, yağ, gübre ve su.

BRICS ülkeleri, dünya nüfusunun %42’sine, tarımsal üretimin %35’ine, küresel tahıl ihracatının ise %40’ına sahip. Bu tablo, gıdayı artık bir “ürün” değil, jeopolitik koz haline getiriyor.

Yani, bu yeni çağda “kim doyuruyorsa o yönetiyor”.

 

Rusya-Ukrayna savaşı sonrası tahıl koridorlarının kapanması, Batı ekonomilerinin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi.

Batı’nın yaptırımları, BRICS ülkeleri tarafından gıda ve enerji tedariki üzerinden sessiz bir blokaj ile karşılandı. Rusya tahılını Asya’ya, Çin gübresini Afrika’ya, Hindistan pirincini Doğu’ya yönlendirdi. Küresel ticaretteki bu yeniden yönlenme, Batı merkezli dolar sistemine de meydan okuyor. Çünkü artık gıda, dolar değil; yerel para birimleriyle, stratejik ortaklıklarla satılıyor.

 

Bu yeni düzenin arkasında, iki büyük hedef var:

Birincisi, gıda bağımsızlığını güç politikası haline getirmek.

İkincisi, Batı’nın finansal tahakkümünü gıda diplomasisiyle dengelemek. BRICS, “Yeni Kalkınma Bankası” aracılığıyla tarımsal altyapı ve lojistik yatırımlarına yöneliyor. Afrika’da tahıl depoları, Asya’da sulama projeleri, Latin Amerika’da gübre tesisleri kuruyor.

Bu sayede hem üretim hem tedarik zinciri kontrolü kendi eksenine kayıyor.

 

Gıda blokajı, klasik ambargo gibi açık değil; stratejik akış yönetimiyle yürütülüyor.

Yani ülkeler birbirine kapı kapatmıyor, ama yön değiştiriyor.

Batı’ya ihracatı kısarken, dost ülkelere uzun vadeli gıda anlaşmaları imzalıyor.

Bu da “yumuşak güç” diplomasisinin tarımsal bir versiyonunu yaratıyor.

 

Peki Türkiye bu denklemin neresinde olmalı?

Coğrafi olarak Asya ile Avrupa, Afrika ile Orta Doğu arasında duran Türkiye, BRICS’in doğal lojistik ortağı olabilir. Akdeniz limanları, kara koridorları ve tarımsal çeşitliliğiyle Türkiye, hem üretim hem dağıtım merkezine dönüşebilir.

Ancak bunun için klasik ihracat modelinden çıkıp, tarım diplomasisine dayalı bir üretim blokuna yönelmek gerekiyor. Türkiye’nin yerli tohum, gıda işleme teknolojileri ve ihracat pazarları üzerinden bu yeni düzende söz sahibi olması, sadece ekonomik değil jeostratejik bir gerekliliktir.

 

Sonuçta BRICS’in gıda blokajı, sessiz ama etkili bir devrimi başlatıyor.

Bu devrimde tanklar yok, traktörler var; silah sesi yok, gıda diplomasisinin sessiz adımları var. Dünyanın yeni güç haritası artık toprakla çiziliyor. Kim üretimi yönetirse, ekonomiyi de, siyaseti de yönetecek.

Ve bu denklemde, Türkiye üretim gücünü diplomasiyle birleştirdiği ölçüde, gıdanın değil, geleceğin merkezinde yer alacak.


Yorum Gönder

0 Yorumlar