PROTEİN ÇAĞI: GIDANIN YENİ PARA BİRİMİ
21. yüzyıl, artık sadece enerji veya teknoloji çağını değil,
protein çağını yaşıyor. Güç, bugün artık silah, petrol ya da dijital veriden
değil; besin zincirinde kim nerede duruyor sorusundan doğuyor.
Protein, modern dünyanın görünmeyen para birimi haline
geldi. Küresel rekabet artık kas gücüyle değil, besin gücüyle yürütülüyor. Bir
ülkenin refah seviyesi, sadece gelirle değil, vatandaşlarının protein
erişimiyle ölçülüyor.
Bugün, dünyada 800 milyondan fazla insan yeterli protein
tüketemiyor. Bu sadece bir sağlık sorunu değil; jeopolitik bir kırılma
noktasıdır. Gıdanın stratejik değer kazandığı bu dönemde, “protein
bağımsızlığı” ulusal güvenliğin bir parçası haline gelmiştir.
Küresel sistemde tarım artık bir üretim faaliyeti değil, bir
güç oyunudur. Et, süt, baklagil, soya, balık ve yumurta gibi protein
kaynakları, ülkelerin ekonomik ve politik stratejilerinde belirleyici rol
oynuyor. Bugün soya fasulyesi, sadece bir tarım ürünü değil; Çin, Brezilya ve
ABD arasında yürüyen küresel güç mücadelesinin merkezinde yer alıyor.
Bir yanda bitkisel protein devrimi yükseliyor: mercimek,
nohut, bezelye, soya… Diğer yanda ise laboratuvar ortamında üretilen yapay et
ve hücresel protein teknolojileri hızla yayılıyor. Bu yarışta öne geçen
ülkeler, hem beslenme güvenliğini hem de yeni ekonomik liderliği ele geçirecek.
Türkiye bu dönüşümde özel bir konuma sahip. İklim, coğrafya
ve tarımsal çeşitlilik açısından bitkisel protein üretimi için dünyanın en
elverişli bölgelerinden birinde yer alıyor. Fakat bu potansiyeli
değerlendirebilmek için klasik üretim modellerinin ötesine geçmek şart:
Kooperatif tabanlı protein üretim vadileri,
Yerli soya ve baklagil ıslah programları,
Bitkisel protein işleme ve ihracat merkezleri,
Tarımsal Ar-Ge ile desteklenen inovatif besin teknolojileri
artık bir zorunluluktur. Protein artık sadece gıda sanayisinin konusu değil;
sağlık, enerji, kozmetik, hatta savunma sektörünün ham maddesi haline geliyor. Dolayısıyla
her gram protein, ekonomik bir değer, stratejik bir araç ve diplomatik bir güç
unsuru olarak görülmelidir.
Geleceğin savaşları toprakta değil, sofrada kazanılacak. Petrol
çağında enerji bağımlılığı nasıl bir kırılma yarattıysa, protein bağımlılığı da
aynı stratejik riski taşıyor. Bir ülke kendi proteininin üreticisi değilse,
aslında kendi kaderinin de üreticisi değildir.
Türkiye, tarım diplomasisiyle, bilim temelli üretim
modelleriyle ve coğrafi avantajıyla “Protein Çağı”nın öncü ülkesi olabilir. Bu
vizyon, sadece tarımsal üretimi değil, ulusal egemenliği de yeniden
tanımlayacaktır.
Gıdanın geleceği proteinde;Üretimin geleceği ise bilginin,
bilincin ve birliğin ellerinde şekillenecek.
Çünkü artık çağın adı bellidir: Protein Çağı

0 Yorumlar