İSRAFIN EKONOMİSİ


 İSRAFIN EKONOMİSİ

KAYBEDİLEN HER ÜRÜN, SADECE GIDA DEĞİL, EMEK, ENERJİ VE SUYUN DA YOK OLUŞUDUR

Modern ekonomi, üretim rakamlarıyla övünürken kayıp oranlarını gizliyor, oysa gerçek refah ne kadar çok üretildiğinde değil ne kadar az kaybedildiğinde ölçülür. Bugün dünyada üretilen gıdanın üçte biri sofraya ulaşmadan yok oluyor, bu yalnızca bir gıda kaybı değil, aynı zamanda enerji, su ve emeğin sessiz çöküşüdür.

Bir domatesin çöpe atılması, sadece bir sebzenin değil, onu yetiştiren çiftçinin emeğinin, tarlada harcanan suyun, taşımada yanan yakıtın ve depoda harcanan elektriğin de kaybolmasıdır. Bu zincir, aslında israfın görünmeyen ekonomisidir. Her ürün, toprağın, suyun ve insanın ortak emeğiyle oluşur, bu nedenle bir ülke israf ettiğinde yalnızca gıdasını değil, kalkınma potansiyelini de tüketir.

Türkiye, tarımsal üretim gücüyle bölgesel bir merkez olabilecek kapasitede, ancak üretimden tüketime kadar uzanan zincirde yaşanan kayıplar, bu gücü ekonomik bir değere dönüştürmeyi engelliyor. Depolama, taşıma, planlama ve tüketim alışkanlıkları, bir ülkenin görünmez bütçesini belirler. Çünkü israf edilen her ürün, bir yandan ithalat baskısını artırırken diğer yandan doğal kaynakların ömrünü kısaltır.

Yeni ekonomi paradigması, artık yalnızca büyümeyi değil, sürdürülebilir verimliliği temel almak zorunda. Üretmek kadar korumak da ekonomik bir eylemdir. İsrafın azaltılması, sadece çevresel değil, aynı zamanda finansal bir reformdur. Çünkü doğayı korumak, en ucuz enerji yatırımını yapmaktır.

Sonuçta, israf ekonomisi, insanın kendi emeğine yabancılaşmasının göstergesidir. Her kayıp ürün, aslında kaybolan bir değer zinciridir. Gerçek ekonomi, üretimden çok koruma bilincine dayanır, çünkü bir damla suyu, bir taneyi, bir emeği kaybeden toplum, geleceğini de kaybeder.

Yorum Gönder

0 Yorumlar