TARIMSAL YOKSULLUK: BEREKETİN YOK EDİLMİŞ HALİ

 

TARIMSAL YOKSULLUK: BEREKETİN YOK EDİLMİŞ HALİ

“Yoksulluğun kökü, üretim değil, adil paylaşım eksikliğindedir.”

Tarımsal yoksulluk, yalnızca gelir azlığı değil, üretim değerinin sistematik olarak değersizleştirilmesidir. Toprak bereketlidir, çiftçi üretkendir, ürün boldur, fakat değer zincirinin son halkasında üretici değil, aracılar, markalar ve küresel sermaye kazanır.
Bereketin yok edilmesi, aslında paylaşımın adaletinden kopmaktır. Bir ülke ne kadar üretirse üretsin, eğer kazanç tarladan değil, raflardan paylaşılıyorsa, o toplumda yoksulluk kalıcı hale gelir.

Bugün dünyada gıdanın fiyatını çiftçi değil, algoritmalar, borsa ekranları ve ticaret tekelleri belirliyor. Üretici, emeğinin karşılığını alamazken, gıda endüstrisi “sürdürülebilirlik” adı altında tüketimi yeniden markalaştırıyor. Bu sistem, üretim fazlası değil, gelir adaletsizliği üretiyor. Çünkü modern ekonomi, bereketi meta haline getirdi, üretimi değil, alım gücünü ölçer oldu.

Oysa tarımsal kalkınma yalnızca üretim planlamasıyla değil, değer paylaşımının yeniden tanımlanmasıyla mümkündür. Bir tohumun hakkı, sadece toprağa atıldığında değil, sofraya ulaştığında da korunmalıdır. Köylünün emeğini, şehirlinin refahıyla buluşturmayan her model, uzun vadede ülkenin gıda egemenliğini zayıflatır.
Tarımsal yoksulluk, aslında milli güvenliğin ekonomik biçimidir.

Türkiye’nin en büyük gücü, üretme potansiyelidir. Ama bu potansiyel, doğru bölüşüm politikalarıyla desteklenmezse, bereket toprakta değil, ithalat faturalarında kalır.
Devletin, üretici kooperatiflerini güçlendirmesi, kırsalda gelir dağılımını düzenlemesi ve tarımı stratejik bir meslek olarak yeniden tanımlaması artık zorunludur.

Bir ülke, üreticisinin alın terini koruyabildiği ölçüde özgürdür. Yoksulluk, doğanın değil, sistemin eseridir. Ve bereket, ancak adil paylaşımın adaletiyle yeniden can bulur.


Yorum Gönder

0 Yorumlar