TOPRAKTAN GELEN ADALETSİZLİK
“Küresel piyasa, yerel üreticinin emeğini ucuzlatıyor.”
Dünyanın sofraları çeşitlenirken,
çiftçinin tenceresi boş kalıyor. Bu çağın en büyük çelişkisi, gıdanın
küresel bir meta, üreticinin ise yerel bir sorun haline gelmesidir.
Topraktan gelen adaletsizlik, sadece ekonomik bir denklem değil, etik bir
yaradır.
Çünkü küresel piyasa, üreticinin terini fiyatlandırmaz, yalnızca ürünün
etiketini ölçer.
Bugün bir domatesin yolculuğu
tarladan sofraya binlerce kilometreyi aşıyor ama o yolun sonunda kazanan,
üretici değil, aracı zincirin görünmez sahipleridir. Küresel fiyat
sistemleri, emeği ucuzlatırken, tüketimi pahalılaştırıyor. Gıda borsalarında
yapılan her işlem, bir çiftçinin elindeki değeri biraz daha eksiltiyor. Toprağın
bereketi, ekranlardaki grafiklere sıkışıyor.
Bu adaletsizliğin temelinde üretim
değil, güç eşitsizliği var. Gelişmiş ülkeler tarımsal ürünleri desteklerle
ihraç ederken, gelişmekte olan ülkeler üreticisini borçla yaşatıyor.
Bu durum yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi bir bağımlılık
sistemidir.
Gıdayı kontrol edenler, aslında bağımsızlığı da kontrol eder.
Oysa çözüm, doğanın adaletini
yeniden insanın ekonomisine taşımaktan geçiyor. Bir ülke kendi üreticisini
koruyamıyorsa, kendi halkını da doyuramaz. Adil fiyat, sadece piyasa
koşullarının değil, vicdani ekonominin göstergesidir. Üreticiye hak
ettiği değeri vermek, sürdürülebilirlik değil, insanlık meselesidir.
Türkiye gibi bereketli topraklara
sahip ülkeler için bu konu, bir tarım politikası değil, gelecek
politikasıdır. Topraktan gelen adaletsizlik, tarlada başlar ama sofrada
bitmez; toplumun vicdanında yankılanır. Çünkü adalet, sadece hukukta değil, üründe
de ölçülmelidir.
Son söz: Toprak, emeğin
aynasıdır. Ama o aynada adalet görünmüyorsa, bereketin de anlamı kalmaz.

0 Yorumlar