İHRACATTA ZAMANIN MALİYETİ
Gümrükte geçen her saat, üreticinin gelirinden eksilir.
Zaman, ticaretin görünmez
maliyetidir. Üretim sürecinde harcanan emek, yatırım ve kaynak, ihracat
kapısında bekleyen bir evrakla, bir mühürle, bir imza gecikmesiyle değer
kaybedebilir. Özellikle tarım ve gıda ihracatında, ürünün tarladan sofraya
ulaşma süresi kadar, gümrükte geçen süre de ekonomik kaderi belirler. Çünkü zaman,
sadece bir kronometre meselesi değil, aynı zamanda kalite, tazelik ve
rekabet gücü demektir.
Her geciken konteyner, aslında
üreticinin kasasından eksilen bir kazançtır. Gümrükteki bürokratik yavaşlık,
analiz raporlarının gecikmesi, taşıma izinlerinin onay beklemesi gibi süreçler,
sadece bir formalite değil, ülke ekonomisinin damarlarında tıkanıklık yaratan
unsurlardır. Dünya pazarında rekabet, artık sadece ürün kalitesiyle değil, lojistik
hız ve idari çeviklik ile de ölçülüyor. Bugün Hollanda domatesi ya
da İspanya portakalı daha hızlı satılıyorsa, bunun nedeni sadece verimlilik
değil, dakik planlanmış ihracat zinciridir.
Zaman kaybı, küçük bir
ihracatçının umutlarını da, büyük bir ülkenin ticaret itibarını da zedeler. Bir
saatlik gecikme, soğuk zincirde bozulma yaratabilir, bir günlük bekleme, navlun
maliyetini artırabilir, bir haftalık aksama, ihracat sözleşmesini iptal
ettirebilir. Kısacası, zamanın maliyeti, sadece üreticiye değil, ülkenin
rekabetçiliğine fatura edilir.
Bu nedenle, ihracat sürecinde
hız, stratejik bir sermaye olarak görülmelidir. Dijital gümrük altyapıları, ön
onay sistemleri, tek duraklı denetim merkezleri, zamanın kaybedilmeden
yönetilmesi için elzemdir. Türkiye’nin ihracat vizyonu, “üreten ülke” kimliğinin
yanında “zamanı yöneten ülke” olma iradesini de taşımalıdır. Çünkü geleceğin
ticaretinde kazanan, daha çok üreten değil, daha hızlı hareket eden
olacaktır.
Her saat, bir ihracat değeri,
her gecikme, bir kayıp sermayedir.

0 Yorumlar