TARIMIN BEŞİĞİ ANADOLU
İnsanlığın ilk üretim aklı, bu topraklarda filizlendi.
Medeniyetin tarihi,
Anadolu’nun toprağında yazılmıştır. Bu topraklarda sadece buğday değil,
bilgelik yeşerdi. İnsanlık avcılıktan üretime geçerken, ilk saban izleri
Mezopotamya’nın kuzeyinde, Fırat ve Dicle’nin kollarında belirdi. Anadolu,
sadece bir coğrafya değil; insanın doğayla ilk kez ortak akıl kurduğu yerdi. Burada
insan, doğayı sömürmek yerine onunla uyumlu yaşamayı öğrendi. Her tohum, bir
dua gibi toprağa bırakıldı; üretim, yaşamla kurulan kutsal bir dengeye dönüştü.
Anadolu’nun tarım tarihi, aslında
insan bilincinin dönüşüm tarihidir.
Göçebe toplulukların yerleşik
düzene geçişi, tarımın sadece ekonomik değil, toplumsal bir devrim olduğunu
gösterir. Bu devrim, sofrada ekmeği, toplumda düzeni, ekonomide istikrarı,
kültürde kimliği yarattı. Bu yüzden Anadolu’da tarım, yalnızca geçim değil,
yaşamın felsefesidir. Bugün hâlâ köy meydanında ekin biçen bir çiftçiyle,
binlerce yıl önce orak tutan bir Hitit köylüsünün amacı aynıdır: Hayatı
sürdürmek, toprağı yaşatmak, geleceği büyütmek.
Ancak modern çağ, bu bilinci
unutturdu. Verimlilik rakamlara, bereket ise tabloya indirgenince, üretim,
anlamını yitirdi. Oysa Anadolu’nun toprağı, hâlâ dünyanın en verimli gen
havuzlarından birine sahip. Bu coğrafya, genetik mirasıyla sadece Türkiye’nin
değil, insanlığın da geleceğini besleyecek güçtedir. Yeter ki biz bu mirası
sadece “ekonomik” değil, “stratejik ve kültürel” bir değer olarak yeniden
okuyabilelim. Tarım, bugünün değil, yarının da bağımsızlık senedidir. Ve o
senet, binlerce yıl önce bu topraklarda yazıldı.
Anadolu, sadece geçmişin beşiği
değil, geleceğin üretim laboratuvarıdır. Çünkü burada bilgi, kültür ve
doğa hâlâ aynı dili konuşur.
Ve bu dil bize bir hakikat
fısıldar: Kim toprağını yaşatırsa, o medeniyetin geleceğini yazar. Bu
yüzden; TARIMIN BEŞİĞİ ANADOLU, sadece bir tarih değil, geleceğin
koordinat noktasıdır.

0 Yorumlar