BİYO-EMPATİ
Bir tohumun hissettiğini
anlayamayan, bir toplumu da yönetemez.
İnsanlık, doğayı anlamayı
bıraktığı anda kendini anlamaktan da vazgeçti. Biyo-empati, bu kopuşun
karşısında yükselen yeni bir bilinç çağrısıdır. Artık doğayı korumaktan değil, doğayı
hissetmekten söz etmeliyiz. Çünkü anlamak, gözle görmeyi değil, kalple
duymayı gerektirir.
Bir tohum, toprağa düşerken
yalnızca biyolojik bir sürecin parçası değildir, aynı zamanda bir duygusal
rezonans taşır. Yaşamın tüm döngüsü, görünmez bir empati yasasına bağlıdır.
Bitki, güneşi hisseder, toprak, yağmuru hatırlar, su, kökü tanır. Her biri
kendi varlığını diğerine göre biçimlendirir. Doğa, karşılıklı anlayış
üzerine kurulmuş dev bir iletişim ağıdır.
Oysa insan, bu ağın dışına
çıkmaya başladığında, kendi sistemlerini de bozmaya başladı. Teknolojiyle
donanmış ama empati yoksunu bir tür hâline geldik. Bugün kriz sadece ekolojik
değil, duygusal bir çöküştür. Biyo-empati, bu krizi tersine çevirecek
tek evrimsel sıçramadır. Çünkü bir lider, bir tohumun hissettiğini
anlayabiliyorsa, halkının ne yaşadığını da anlayabilir.
Modern toplum, doğayı
nesneleştirdikçe kendini mekanikleştirdi. İnsan ile doğa arasındaki bağın
kopması, toplum ile vicdan arasındaki bağı da kopardı. Oysa doğayı
anlamak, yalnızca çevre bilinci değil, varlık bilincidir. Biyo-empati,
doğanın duygusunu hissetme sanatıdır.
Bilim artık gösteriyor ki
bitkiler, ağrıyı algılıyor, iletişim kuruyor, hatta “savunma stratejileri”
geliştiriyor. Yani doğa, bir mekanizma değil, duyumsayan bir organizmadır.
Ve bu organizma, insanın elinden değil, empatisinden güç alır.
Geleceğin liderleri, üreticileri,
bilim insanları artık “doğaya hükmeden” değil, onunla birlikte düşünenler
olacaktır. Çünkü doğayı anlamak, aynı zamanda insanın kendi kök bilincine
dönmesidir.
Biyo-empati, bir duygusal
lüks değil, bir uygarlık gerekliliğidir.
Çünkü yaşam, hissetme
yeteneğini kaybedenlerin elinde sürdürülemez.

0 Yorumlar