SÜRDÜRÜLEMEZ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Dünya, kendi reçetesini yanlış dozda kullanıyor.
İnsanlık, doğayı kurtarmak
isterken onu yönetilebilir hale getirmeye çalıştı. Sürdürülebilirlik adı
altında kurulan yeni düzen, doğayı değil, düzenin kendisini korumayı amaçladı.
Bugün “yeşil dönüşüm” diye pazarlanan şey, aslında kontrollü bir tükeniş
senaryosudur. Çünkü sistem, doğayı korumak için değil, kendi tüketimini
sürdürebilmek için yeşile boyandı.
Sürdürülebilirlik artık bir çevre
politikası değil, bir ekonomi stratejisidir. Enerjiden tarıma, gıdadan
teknolojiye kadar her alan “yeşil sertifika”ya bağlandı. Fakat bu sertifikalar
doğayı değil, küresel finans akışlarını düzenliyor. Gelişmiş ülkeler
karbonu azaltırken, gelişmekte olanlar üretimden çekiliyor. Sonuçta gezegenin
değil, güç dengesinin dengesi korunuyor.
Bu yüzden sürdürülebilirlik,
ironik biçimde sürdürülemez hale geldi. Çünkü doğa kendini onarırken,
insan hâlâ onu yönetmeye çalışıyor. Toprağın nefes alması için enerji
gerekirken, biz o enerjiyi bürokratik formlara harcıyoruz. Gerçek dönüşüm,
doğayı optimize etmekte değil, insanın tüketim bilincini dönüştürmekte
yatıyor.
Bir orman, karbon dengelemesi
için değil, yaşamı var etmek için büyür. Bir tohum, sürdürülebilir
kalkınma planına değil, güneşe inanarak filizlenir. Ancak biz doğayı insanın
üretim kapasitesine indirgedikçe, ekosistemleri ekonomik kavramlarla
tanımlamaya başladık. Artık “verimlilik” yerine “veri”, “bereket” yerine
“kredi notu” konuşuluyor.
Sürdürülemez sürdürülebilirlik,
işte bu çelişkinin özetidir: Koruma vaadiyle sömürmek, yenilenme söylemiyle
tükenmek, denge adına denetim kurmak. Gerçek sürdürülebilirlik, sistemin dışına
çıkarak mümkündür. Çünkü doğa, bizimle değil, biz doğayla uyumlandığımızda
sürer.
Bugün dünyanın ihtiyacı daha
fazla proje değil, daha az müdahaledir. Toprağı dinleyen, üretimi ruhla
yapan, gelişmeyi rakamla değil, yaşamla ölçen yeni bir bilinç doğmak
zorundadır.
Çünkü gezegen, artık sürdürülebilirliği değil, sadeliği
talep ediyor.

0 Yorumlar