EKOSİSTEMİN DİLİ
Doğa konuşur, sadece insan
duymayı unuttu.
Doğa sessiz değildir, sadece
insan, gürültüsünden dolayı duyamaz hale gelmiştir. Rüzgârın ritmi,
toprağın nemi, kuşların rotası, bitkilerin kök sinyalleri… Bunların her biri
birer cümledir. Dünya, sürekli konuşur. Fakat insan, bu dili kelimelere
indirgeyemediği için onu “sessizlik” sandı.
Oysa doğa, iletişimin en eski
ustasıdır. Ekosistem, kelimelerden değil, etkileşimlerden oluşan bir
dil ağıdır. Ağaçlar birbirine tehlikeyi haber verir, mantar ağları kökler
arasında bilgi taşır, deniz yosunları akıntılara yön vererek çevresine mesaj
gönderir. Her canlı, kendi varoluş melodisiyle evrene seslenir. Fakat insan,
teknolojiyi büyüttükçe algısını küçülttü. Artık veri dinliyor, ama yaşamın
frekansını duyamıyor.
Ekosistemin dili, bir varlığın
diğerine zarar vermeden kendini ifade etme biçimidir. Bu dil, denge, döngü
ve dayanışma üçlüsüne dayanır. İnsan ise bu döngüyü sahiplenmek yerine
yönetmeye kalktı. Yönetim, doğayı sessizleştirmenin başka adıdır. Halbuki doğa
yönetilmez, dinlenir, anlaşılır, paylaşılır.
Bugün yaşadığımız ekolojik kriz,
aslında bir iletişim krizidir.
İnsan türü, evrenin en konuşkan
ama en az duyan canlısına dönüştü. Gök gürültüsünü enerji, yağmuru veri, ormanı
hammadde olarak okuyan bir uygarlık, doğanın diline kör kaldı. Oysa her orman,
kendi lehçesiyle nefes alır, her deniz, kendi tınısıyla düşünür.
Bu sesleri tekrar duymak, yeni bir sürdürülebilirlik anlayışının değil, yeni
bir bilinç türünün başlangıcıdır.
Ekosistemin dilini anlamak,
kelimeleri değil ritimleri çözmektir. Bir yaprağın düşüşü, toprağın
dinlendiğini anlatır. Bir çiçeğin erken açışı, iklimin cümlesidir. Bir kuşun
yönü, gezegenin pusulasıdır.
Ve tüm bu cümlelerin arasında
insan, artık yeniden dinlemeyi öğrenmek zorundadır.
Çünkü doğa sustuğunda, insan kendi yankısında boğulur.

0 Yorumlar