TARIM SAVUNUCULUĞU: GELECEĞİN SESSİZ KAHRAMANLARI
Toprağın sesi, artık üreticinin değil, savunucunun
vicdanında yankılanıyor.
Dünyanın geleceği artık sadece
teknolojiyle değil, tarımın sürdürülebilirliğiyle ölçülüyor. Ancak
tarım, ne yazık ki en az savunulan alanlardan biri haline geldi. Bugün bir
orman yandığında haber olur, bir fabrika kurulduğunda övülür, ama bir tarla
susuz kaldığında kimse duymuyor. Oysa her kaybolan toprak, geleceğin
gıdasından, kültüründen, kimliğinden bir parça eksiltiyor.
İşte bu sessizliğin içinde yeni
bir rol yükseliyor: tarım savunuculuğu.
Bu kavram, yalnız çiftçinin hakkını değil, doğanın dengesini, üretimin onurunu
ve gıdanın adaletini savunan bir bilinç hareketidir. Tarım savunucusu ne siyasetçidir
ne tüccar, o toprağın diliyle konuşan, emeğin hukukunu koruyan, geleceği
bugünden inşa eden kişidir.
Tarım savunuculuğu, sadece
üretimi korumak değil, yaşamın bütün döngüsünü savunmaktır. Bir tarlanın
kuruması, bir gölün çekilmesi, bir tohumun kaybolması artık yerel bir sorun
değil, küresel bir güvenlik meselesidir. Bu yüzden modern çağın en
stratejik kimliği, artık silahlı asker değil, bilinçli tarım savunucusudur.
Bu insanlar, toprağın sessiz
kahramanlarıdır.
Köydeki kooperatif liderinden
şehirdeki akademisyene, sosyal medyada farkındalık yaratan bir gence kadar
herkes bu zincirin bir halkasıdır. Çünkü gıdayı savunmak, sadece çiftçiyi
değil, insanlığı savunmaktır.
Geleceğin dünyasında ülkeler,
askeri gücüyle değil, doğayı koruma kabiliyetiyle değerlendirilecek. Tarım
savunuculuğu, bu dönüşümün vicdani altyapısıdır. Bu misyonu benimseyen her
birey, toprakla insan arasında yeniden köprü kurar. O köprü ne ideolojilere
dayanır ne çıkarlara, o köprü vicdanın mühendisliğiyle inşa edilir.
Tarım savunuculuğu, yalnız bir
görev değil, bir var oluş biçimidir.
Ve geleceğin sessiz kahramanları, tarlada, dernekte, laboratuvarda, ekranda
aynı sözü fısıldar: “Toprağı savunmak, hayatı savunmaktır.”

0 Yorumlar