TARIMSAL BEKÂ: ULUSLARIN YENİ MİLLİ GÜVENLİK DOKTRİNİ
Savunmanın geleceği, artık gıda stoklarından başlıyor.
Savaşın şekli değişti, ama amacı aynı kaldı: hayatta
kalmak. 21. yüzyılda silahların yerini veri, tankların yerini algoritma
aldı; fakat gerçek güç hâlâ sofrada duran ekmekte gizli.
Bir ülke, sınırlarını ordusuyla değil, gıda stoklarıyla koruyabilir hale
geldi. Artık milli güvenlik yalnız savunma sanayiiyle değil, tarımsal
sürdürülebilirlikle tanımlanıyor.
Çünkü aç kalan toplumlar, sadece enerjiyle değil, istikrarla da yıkılır.
Bu yeni dönemde tarım, ekonomik bir faaliyet değil, ulusal bekânın stratejik
cephesi haline gelmiştir.
Küresel salgınlar, iklim krizleri, enerji savaşları derken
dünyayı sarsan gerçek şu oldu:
Gıda egemenliği olmayan devlet, bağımsız değildir.
Bir ülkenin tohumdan sofraya uzanan zinciri koptuğunda, dışa
bağımlılık artık sadece ekonomik değil, jeopolitik bir esaret anlamına
gelir. O yüzden tarımsal üretim kapasitesi, artık milli savunma planlarının
ayrılmaz parçasıdır.
Güçlü ordu, güçlü üreticiyle başlar. Çünkü bir asker,
savaşta değil, açlıkta yenilir.
Tarımsal bekâ, bir ülkenin “stratejik gıda rezervi” ile
“ulusal direnci” arasındaki dengeyi kurmaktır. Bugün dünyada birçok ülke,
askeri depolarından önce gıda güvenliği merkezleri inşa ediyor. Çünkü
silahı olmayan toplum bir süre dayanabilir, ama gıdasız bir toplum asla.
Bu çağda milli güvenlik artık sınır hattında değil, tarım
hattında başlıyor.
Su kaynaklarının korunması, toprak verimliliği, üretici
eğitimleri ve yerli tohum politikaları, ulusal savunmanın yeni unsurlarıdır. Gıda,
artık stratejik bir mühimmat, üretici ise sivil bir asker konumundadır. Bir
ülke tohumuna, çiftçisine ve tarlasına sahip çıkmadıkça, hiçbir savunma sistemi
tam değildir.
Tarımsal bekâ, modern dünyanın en sessiz ama en kritik
güvenlik konseptidir.
Bugünün savaş alanı, topraktır. Ve o toprağı koruyan,
sadece çiftçi değil, gelecektir.
Silah sesi susar, ama açlık asla susmaz.
Bu yüzden geleceğin zaferi, üretimle kazanılacaktır.

0 Yorumlar