YERELİN DİRENİŞİ: ULUSLARARASI GIDAYA KARŞI ANADOLU MODELİ

 


YERELİN DİRENİŞİ: ULUSLARARASI GIDAYA KARŞI ANADOLU MODELİ

 Küresel zincirlerin karşısında küçük üretici bir manifestodur.

 

Küreselleşme, gıdayı bir ihtiyaç olmaktan çıkarıp stratejik bir silaha dönüştürdü. Artık tohumdan sofraya uzanan zincirin her halkası çokuluslu şirketlerin kontrolünde şekilleniyor. Süpermarket rafları dolu, ama köy ambarları boş. Bu çelişki, insanlığın en derin krizlerinden birine işaret ediyor: Üretimden kopan toplum, kendi geleceğini de dışa bağımlı hale getiriyor.
Oysa Anadolu toprakları, binlerce yıldır yerel üretimin ve kolektif paylaşımın medeniyetidir. Bu topraklarda üretim, bir ekonomi değil, bir yaşam biçimidir. İşte bu yüzden “Yerelin Direnişi”, yalnız ekonomik bir refleks değil, kültürel bir uyanıştır.

Anadolu modeli, küçük üreticinin bilgeliğini, imecenin gücünü ve yerel pazarın adaletini birleştirir. Her köy, kendi ekosisteminin merkezidir. Her üretici, gıdanın bekçisidir. Bu model, ne küresel zincirlerin dayattığı tek tipleşmiş üretime, ne de sanal ekonomilerin soyut kurgusuna teslim olur. Yerel üretici, doğayla uyumlu, düşük karbonlu, insana saygılı üretimle küresel rekabete meydan okur.

Bugün bir çiftçinin kendi tohumunu koruması, bir ülkenin egemenliğini savunmasıyla eşdeğerdir. Çünkü tohumun özgürlüğü, sofranın bağımsızlığıdır. Anadolu modeli bu nedenle sadece geçmişin hatırası değil, geleceğin stratejisidir. Köylünün, kadının, kooperatifin ve genç girişimcinin güç birliğiyle kurulacak yeni sistem, gıdanın millî savunma hattı olacaktır.

Artık mesele yalnızca üretmek değil, kime hizmet ettiğini bilerek üretmektir.

Küresel zincirlerin önünde diz çökmek yerine, köy pazarında el sıkışan üreticilerin dayanışmasıdır gerçek güç. Yerelin direnişi, bir kalkınma politikası değil, bir özgürlük manifestosudur. Anadolu, yeniden dünyanın üretim vicdanı olabilir, çünkü bu topraklarda bereket, yalnız toprağın değil, insanın karakterindedir.


Yorum Gönder

0 Yorumlar